arayış

31 Ağustos 2011 Çarşamba

yazacak tek kelimemin olmaması ya da olup da ellerimden dökülememesi günlerimin boşluğundan mı yoksa doluluğundan mı bilemiyorum. bunu yazdıktan 2 saniye sonra da bi şey değişmedi. hala bekliyorum gene değişmedi. dün gece bitirmeseydim şu an sigaram olabilirdi. bundan yakınayım bari.

18 Temmuz 2010 Pazar

huzurevi



gerçekleştirmek istediğim huzurevi ziyaretini gerçekleştirdiğimde çok iyi farkettim huzurevinin 'huzur evi' olmadığını...

çocuklaşmış vücutlarla konuştuğumda aslında yüzlerindeki çizgilerden anlaşılıyordu gizlemek istedikleri memnuniyetsizlik.asıllarını unutup bir anlığına attıkları şen kahkahalarının altında burda olmak zorundalıkları yatıyordu aslında..

silinmeyecek olan katılaşmış kirler vardı, gömleklerinin yakalarında.kirpiklerinde çapak vardı;onun gözüne batmayan ama benim gözüme batan..

hararetli konuşmalarının altında çok palavra sıktığı anlaşılan amcam kendi anlattığına kendi de inanmıyordu aslında..

hiç hanımlığını kaybetmemiş ferhan hanım vardı."bir daha geldiğinizde ferhan şensoy'dan hatırlayın beni" demişti.
teyze demeye dilim varmıyor o kadar naifti ki..hafif ses tonu,kelimeleri seçerek kullanması ona üniversite bitirmiş olmanın getirdiği birşey olsa gerek.hala okuyor olması hayata karşı merakını yitirmemiş olması çok güzeldi.babaannem gibi 'yaşlandık biz taa bişiy beklemen bizden iş geçti' demiyordu.

görüntüsü ilk başta beni ürkütmüştü.garip bir yapısı, 'ben'lerle dolu yüzü ve elleri vardı.masaya yaklaşırken bir önyargı belirmişti kafamda.saçma bir önyargı olduğunu konuşmaya başlayınca anlamıştım ve utanmıştım.

sanki içinde koşmaktan yorulmuş ama hala oyuna devam etmek isteyen bir çocuk vardı.meraklı ve güldüğünde dişlerini göstermekten çekinmeyen bir çocuk..

arkadaşlarla ona edebiyat kitabı sözümüz vardı; hala yerine getirmediğimiz ve okumak için aldığı bir daha ki gidişimizde geri vereceği bir din dersi kitabı.


efendiliğinden ödün vermeyen atilla amcam da aklımda güzel ama buruk iz bırakanlardan.
kendisi o kadar yerinde bir adam izlenimi vermişti ki; gereksiz hiç bir şeye gülmüyor ve diğerleri gibi boş konuşmuyordu.
konuşmamız süresince bana 'siz' diye hitap etmişti ve mutlu etmiştik sanırım ziyaretimizle onu..

engelliydi,tekerlekli sandalyedeydi.ilk farkettiğimde yaşlılıktan olduğunu düşünmüştüm ama doğuştanmış.
'çocuğunuz var mı?' diye soruma 'müzmin bekarım efendim' diye cevap vermişti.bu o kadar etkilemişti ki beni,önce 'müzmin' sözcüğünü kanıksamaya çalıştım,yutkunmaya çalıştım ve 'hmm' diyebildim ancak ve üç nokta geldi beraberinde...
kendime içten içe küfrediyordum.baştan beri ‘konuşurken onları incitirsem ya!’ endişemin gerçekleştiğini hissetmiştim o an.belki kötü bir niyetimin olmadığını anlamıştı atilla amcam ama kızıyordum kendime yinede.

belki hayatı boyunca cevaplamakta zorlandığı bu soruyu evlense torunuyla yaşıt olabilecek bir kıza cevaplamıştı, yinelenmişti bu cevap daha önce bir çok insanda olduğu gibi..

cevabı aldığım o an sarılasım gelmişti atilla amcama sadece içimden geldiği için .
ve evet ‘atilla amcam’ sahiplendim bende bıraktığı anısıyla onu.


huzurevinde en çok beni etkileyen bir diğer şeyde hepsinin bir şeyi kesin olarak onaylamasıydı.
‘burada kimse kimsenin dostu değildir; yalnızca oturur,konuşursun o kadar.’
bunun herkes farkındaydı ve biri dese diğeri başıyla onaylıyordu bu yargıyı.birbirlerinin arkalarından hiç düşünmeden söyledikleri sözler de bunun belirtisi olabilecek düzeydeydi.


yanlarında bulunduğumuz zaman zarfında masalarına konuk olduk,beraber güldük,rengi bozuk ve tatsız birer çay içtik, iki şekerli..
hava biraz esiyordu,üşütebilrdi aslında ama üşütmüyordu.beni üşüten onların tavırları,içinde bulundukları durum ve gözlerinden rahatlıkla hissedilebilinen memnunsuzluktu..

garip hissetmiştim o gün kendimi, çok garip.

onlar konuşuyordu ara ara seslerini kaybediyor sadece mimiklerini izliyordum ve başka şeyler düşünüyordum hayatları hakkında.
anlattıklarından kafamda bir hayat oluşturuyordum onlar için,tuhaftı hayal etmek..

kafamdan uydurduğum dandik hayat hikayelerinin aslını tutmadığına eminim.

asıl hayatlarına iki–üç saatlikte olsa konuk olmuştum.onlar için belki unutulacak sıradan bir insandım.onlar ise, benim hayatıma garip bir iz bırakmışlardı.

yaşlı birer çocuklardı aslında ,
tuhaflardı…



28 Ocak 2oo9

15 Temmuz 2010 Perşembe

Boğazıma düğümlenen o kadar çok cümle var ki, kuramadığım. Çok zorlanıyorum aynı anda birkaç şeyi yaşamaya çalışırken. Hayatımda en çok ağladığım ikinci dönem. Biri aşık olduğumdaydı. Şimdilerde ne oluyor, ben bile anlamlandıramıyorum olup biteni. Bazen hiç istemediğim gibi davranırken buluyorum kendimi. Anlamsız. Sıkıştım kaldım. Nefes alabildiğimi hissettiğimde hayata dönücem.

14 Temmuz 2010 02:13